Oda fikri her şeyden önce benim icat ettiğim ya da ortaya attığım bir fikir değildir
Türkiye’nin sigorta geçmişine, tarihine bakacak olursak geçmiş dönemde ve şu anda SAİK Başkanlığı yapan tüm delegasyon tarafından ve sivil toplum örgütlerinin çoğunda bağımsız bir meslek odasının oluşumu ile ilgili fikirler ortaya atılmıştır. 5684 sayılı kanun çıkmasından daha önceki tarihlerden itibaren acenteler tarafından dillendirilen, konuşulan ve gündemde tutulan bir vakadır. Ancak o zamanlarda belki de şu anda olduğu gibi acente arkadaşlarımızın birlikte olma bilincinin çok fazla gelişmemiş olması ile alakalı veya bağımsız meslek odası kavramına çok az kişinin Ankara’da, İstanbul’da toplanmak suretiyle kendi aralarında, 10 -15 kişilik yapılarda konuşulması ile dar bir çapın içinde kalması ile ilgilide olabilir. Bu fikir Anadolu’ya götürülüp, orada ateşlenmemiş, Anadolu’da bulunan şu an itibari ile 17 bin acentenin içinde 250 acentenin gündeminde olan ve kendi aralarında tartıştıkları bir kavram halinde kaldığı için bugüne kadar oluşamamıştır. 5684 sayılı kanunumuz-her şeyin başı- çıkmadan önce ortada herhangi bir yasa, yönetmelik tanımlarının tam olmaması da kaosmatik bir süreç oluşturmuştur. 5684’ün çıkması bizim sektörümüz için milattır. Sigorta Şirketleri Birliği’nin kuruluşu da bu kanun içinde vardır. Buna mukabil o yasanın içerisinde sigorta acentelerinin de bir birlik olarak kurulması ile ilgili bir mevzuat kanun taslağı içerisinde yer almıştır.
Ancak o dönemlerde maalesef Türkiye Sigorta Şirketleri Birliği’nin mevzuatı o yasada yayımdan dışarı çıkmış, yine o mevzuatta acenteler ile ilgili bağımsız bir meslek odası ve birliğin oluşumu ile ilgili bölüm ise çıkamamıştır. Yani tüzük yasa taslağında öngörülmüş ama Resmî Gazete ‘de yayınladığında bize ait olan çıkartılmış ve yayımlanmış. Bunun o dönemler içerisinde her kim son dakikada oradan çıkarttı, kanundan ve benzeri konuların içerisine girmiyorum.
Fakat şu anki yapılanmadan anlaşılacağı üzere biz o tarihten daha sonra SAİK yapılanmasının içerisine sokulmuşuz. SAİK yapılanması acente iradesi ile ortaya çıkmış bir şey değildir. SAİK devlet tarafından bir şekilde oluşturulmuş, içerisine Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği’nin müdahil olduğu bir yapılanmadır. İlk yönetimde atama ile yapılan, atamadan sonra ise seçimlerin başladığı bir yapı. Üç yüz yirmiye yakın delege oluşuyor ve delegeler kırk kişiden oluşan Sektör Meclisi’ni oluşturuyor. Kırk iki kişi daha sonra yönetimi seçiyor. Bu yönetimde dokuz kişiden oluşuyor. Bu dokuz kişinin ikisini TOBB atıyor geri kalan yedi kişi ise seçimle geliyor. Bu şekilde bir sistem kuruluyor.
Bu sistemin içerisine girdiğimiz andan itibaren biz aslına bakarsanız ikiz kulelerde bir hücreye hapsedilmiş oluyoruz. Zira SAİK’in yetkilerine bakacak olursanız tamamen acentelerin üzerine bir yaptırımdan ötede hiçbir şey yok.
Aidatlarımız toplanır, bütün bu paralar Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği’ne aktarılır bizim tarafımızdan. Fakat bu paraya acenteler el süremez. Rivayettir ki orada da baya bir paramız var. Ama bu paradan bir kuruş bugüne kadar faydalanmışlığımız da yok. Böyle olunca biz orada devlet erkânıyla bir tane görüşme dahi yapma durumunda olsak mutlak suretle ita amirimize danışmak zorunda kalıyoruz. İta Amirimiz kim? Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği ve dolayısıyla başkanı. Böyle bir durum oluşunca da çıkartılacak tüm kanun, mevzuat ve yasalarla ilgili olmak üzere sigorta acenteleri oyunun dışında, sektörün dışında tutuluyor. Dolayısıyla SAİK yapılanması bizi ifade eden bir yapılanma değildir.
Meslek komitelerinden süzülüp gelen Ticaret Odası Meslek Komitesi kıvamında kalan meclis sektörü gibi bir pozisyondayız biz. Nerede? Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği içinde. Bu böyle devam ettiği sürece de bizim burada rekabet alanının içerisinde girmemiz mümkün olmuyor.
Şu anda üç ana dağıtım kanalı var: Sigorta acenteleri, brokerler ve banka şubeleri. Bu dağıtım kanallarının üçünün de mevzuatları birbirinden ayrıdır. Bunlar ile ilgili olmak üzere de son derece adaletsiz bir rekabet ortamının içinde oluyoruz.
Ciddi ciddi çok ve olağanüstü sıkıntılarımız var. Hele ki son on yıldan beri inanılmaz sıkıntılar içerisindeyiz ve bize de bu alanda sahip olan bir yapılanma olmadığı için bizim çok acilen mutlak suretle Bağımsız bir Meslek Odası kanununa ihtiyacımız var. Bu kanun çıkarken diğer odalar gibi Meslek Odası ve Birlik olarak kanunumuz çıkar ise kısa zaman içerisinde şehirler bazında odalarımızı ve odalarımızın da oluşumu ile birliğimizi kurabilir hale geleceğiz.
Bu fikir ihtiyaçtan, olması gereken modellemeden dolayı ve bugüne kadar var olan kurumların hiçbirinin etkili bir sigorta acenteliği özlük haklarıyla, pazar fiyatı ve yaşam koşullarıyla, ekonomik gelişmelerdeki olumsuz gidişatlar ile ilgi hiçbir müdafaamızın yapılamaması, kanun ve mevzuatların içerinde söz hakkımızın olmaması, sigorta şirketleri birliği içerisinde karşı tarafta eşit bir şekilde bizim oturamıyor olmamız gibi sebepleri alt alta yazdığınız takdirde ortaya çıkmış ve mutlak süratle bizim için oda lüks bir ihtiyaç değil bu bizim zorunluluğumuz haline gelmiştir. Oda kurulmadığı sürece biz meslek sahibi olamayacağız. Hukuksal bağlamda da mutlak suretle oda olduğumuzda, bir meslek olacağımızı ve bu mesleğin ondan sonrası ile ilgili itibar sahibi olabileceğimizi ve bir an önce de bizim bu noktaya yönelmemiz gereğinden çıktı.
Kaldı ki burada bahsettiğim sorunlar benim bu alanda, STK’larda çalışan sonrasında bıkkınlık ile ayrılan on sene on beş sene bu işlere dönmeyen meslektaşımız bugün dönse, bu sorunlar on sene on beş sene önce de konuşuyorduk der. Vahim olanda bu.
Sorunların çözümü belli ama Maalesef yapılmıyor biz tamamen bir Brezilya dizisi gibiyiz. Beş dakikalık sahne için beş bölümde çekiliyor
Her şeyden önce biz canlı bir organizmanın içinde yaşıyoruz. Bu canlı organizmanın içerisinde sigorta şirketleri, sigorta acenteleri, sigorta brokerleri var. Dolayısı ile biz bu canlı organizmanın içerisinde birbirimiz ile yaşamayı bilmek zorundayız. Sigorta şirketleri bizim bağımsız bir meslek odamıza neden karşı olsunlar ki? Zira ana konu şudur “Türkiye Ekonomisi”, ikinci konu “Türk Sigorta Sektörü” ve üçüncü konu “Türk Sigorta Şirketleri ve Sigorta Acenteleri”. Burada eğer “Güçlü Türkiye, Güçlü Ekonomi” demek istiyorsak bu güç, güçlü sigorta şirketleri ve acentelerden geçer. Bu yapının içerisinde tek başına güçlü acentelerin veya sigorta şirketlerinin varlığı işi çözmez. Bu hep beraber yapacağımız bir konu. Bizim ana gerçeğimiz Gayri Safi Milli Hasıla’da kuruludur. Sigorta sektörünün aldığı pay son yirmi yıldan beridir %1,3 ile %1,4 arasında gidip gelmektedir. Çok ciddi bir penetrasyon sorunumuz var. Bizim bir çatı kanununa ihtiyacımız var. Bu çatı kanununun içerisinde acentelerinde özlük haklarıyla yer almasına ihtiyacımız var. Bunun olabilmesi için Türkiye Sigorta Şirketleri Birliği, SEDDK ve Sigorta Acenteleri Birliği bağlamında bu çatıyı çok net bir biçimde kurgulayıp, işimize gücümüze bakıp bir an önce Türkiye Ekonomisi içindeki %1,4 oranımızı önce %2,5 oranına hemen akabinde de %4 oranını hayal edip %5 oranına çıkmamız lazım.
Sigorta sektörünün hamallığının %78’i bizde
Sektörün hamallığı nerededir? Hasar frekansı yüksek işlerdedir. Çünkü vaktinizin büyük bir bölümünü hasara ayırırsınız. Sürekli telefon trafiği içerisinde devam edersiniz. Akşam evinize gidersiniz telefon trafiğiniz devam eder. Nedir bu frekansın, üretimin yüksek olduğu alan? Zorunlu trafik poliçesi hemen akabinde kasko gelir. Şimdilerde başka bir branşımız daha yükseliyor; tamamlayıcı sağlık sigortaları. Böyle baktığınızda internet ortamında trafik, kasko poliçesi satanların hizmet verme ile ilgili saat 24:00’da kaza yapılan konumda ve kişinin mağduriyete uğradığı yerde kimse olamaz. Eğer acenteler olmazsa ve sigorta şirketlerinde bir mutsuzluk skalası yaratılacak olursa oradaki müşterilerin çoğu mutsuz olur. İşte sigorta acenteleri bu mutsuz olma potansiyeli yaşayan sigortalıların büyük bir bölümünü mutlu tarafa sigorta şirketlerine yansıtmadan hayata geçiren kişilerdir.
Genel gider rasyolarımız son zamanlarda aldı başını gidiyor fakat komisyonlarımızda herhangi bir değişiklik yok. Örneğin SAİK Başkanı çıkıp diyor ki “2022 daha iyi olacak. Nasıl daha iyi olacak? Sigorta bedelleri arttı. Bedeller arttığı içinde komisyonlar belirli bir yüzdede durduğu için prim arttıkça komisyonlar artacak ve komisyonlar arttıkça biz para kazanacağız.” Bu çok komik bir yaklaşım. Bizim şu anda bir önceki döneme göre genel giderlerimiz %140 oranında arttı. Trafik primlerinde %140 artış mı oldu? Hayır %20 oranında artış oldu. Peki farklı bir gelir akımı mı oldu? Böyle bir şey yok. Türkiye Cumhuriyeti’ndeki diğer bütün esnaflar stoklarındaki ve tezgahlarındaki mallarına uğradıkları zam kadar zam yapıp zamlı satmaya başladılar. Biz öyle değiliz. Nitelikli iş gücü, ofis kirası, stopajı, enerjisi, A4 kâğıdı, mürekkebi, hepsi bizden. Şu çok meşhur dijitalleşmeden kaynaklı web sayfaları, sosyal medyada var olma, reklam verme gibi şu an ifade etmediğim birçok genel giderle boğuşmak zorundayız. Elektrik kullanıyoruz. Arabamıza yakıt alıyoruz. Hepsi bunların bizim cebimizden çıkıyor. Aynı zamanda biz sigorta acenteleri nitelikli personel çalıştırmak zorundayız.
Gelir ve gider arasında acenteler açısından büyük bir uçurum var
Biz her alanda mağduruz. Bizim vergilerimiz kurumlar bağlamında bakarsanız otuzlar bandında. Onun üstüne dolaylı vergilerimiz var. Hepsi işin içine katıldığında biz elli beşlik bir vergi dilimine giriyoruz. Acenteler olarak kazandığımız paradan kurumlar vergisini, genel giderlerimizi ödüyoruz. Kazandığımızı kurumlar vergisi ile vergilendiriyoruz. Aile ve şahsi giderlerimiz için şirketten vergilendirilmiş kazançtan bir de üstüne sene sonunda da %17 oranında stopaj vergisi ödüyoruz. Bunları birilerinin oturup konuşması lazım. Fakat oda olmadığımız sürece kimsenin konuşacağı bir durumda yok. SAİK neredeyse bir devlet yapısının içerisinde fakat kendisine çaresi yok. SAİK Başkanı’nın da ifade ettiği gibi yetkileri sınırlı. Bugün oraya ben de başkası da başkan olsa bir şey değişmez. Yönetimin ya da başkanın değişmesi ile olacak iş değil. Kaldı ki ortada adil bir seçimin yapıldığı da tartışılır. SAİK kurulduğundan beri SAİK’in içerisinde iki kişi var. Üç yönetimdir başkanlar ve yönetim kurulu değişiyor ama iki kişi hiç değişmiyor. Bunun seçim olduğuna nasıl inanırsın? Bu direk atamadır. O iki kişi de acente. Sen on altı yıl uzamalarla birlikte on sekiz yıldır SAİK yönetimindesin, on sekiz yıldır yapamıyorsan neden seçiliyorsun? On sekiz yıldan beri sen ne yaptın? Vaatlerin içinden neyi yaptın? Yaptık dedikleri de inanılacak gibi değil. Yapmadıklarını yaptık diyorlar.
SAİK’in on yedi bin acenteden toplanmış paranın kullanılması için yetkisi var mı? Nerede bu para? Rivayete göre on sekiz milyon TL paramız var. Sigortacılık Haftasında da hiçbir faaliyet yok.
Öyle bir sistem var ki. Bu kişilerin seçileceği en başta belli. İsimleri yazdıranın listesi seçiliyor. Bahsettiğim kişilere Bağımsız Meslek Odası’nı destekliyor musunuz diye sorduğumda SAİK’in yetkisi çok daha fazla neden bir oda kurulsun diye bir cümle kuruluyor. Bu cümleyi kim söylüyor? Üç dönemdir orda olan kişi söylüyor. Ya daha oturduğu koltuktaki yetkilerini bilmiyor, ya da milleti kandırıyor.
Örneğin komisyon arttırma ve azaltma konusunda SAİK’in bir yetkisi var mı? Yok. Ama artış olduğunda biz arttırdık, komisyon arttırma taleplerinde ise böyle bir yetkinin olmadığından bahsediyor SAİK. Biz artık itibar ve ekmek derdindeyiz.
Sigortacılık münhasıran yapılması gereken bir iştir
Bir sigorta acenteliği kurmak istediğiniz de ne yapıyorsunuz? Akşam sigorta acenteliği kurmaya karar verin ertesi gün sigorta acenteliğiniz hemen kuruluyor. Her şeyden önce yirmi dört saat içinde ben sigorta acenteliği yapayım denildiği anda orda birinin dur demesi lazım. Bizim mevzuatımızda ne yazıyor “Sigortacılık münhasıran yapılması gereken bir iştir”. Sadece komisyon gelirleri ile yaşayan, münhasıran sadece bu işi yapan meslek erbabıyız biz. Bizim tek gelirimiz kalemimiz var SİGORTA POLİÇESİNİN KOMİSYONU başka bir gelirimiz yok.
Her şeyden önce bağımsız bir meslek odası ve birlik oluşturduğumuz anda orda temel bir yapımız olmak zorundadır
Maliye ile görüşebileceğimiz bir komitemiz olmak zorundadır. Acentelerimizin vergi daireleri ile ilgili sorunlarını uzman ekipler ile çözmemiz lazım. Kronik bütün acenteleri ilgilendiren sorunların da komite olarak gerekli kurumlar ile müzakere edilmesi gerekmekte. Ayrıca bizim bağımsız bir akademimiz olmak zorunda. Bu akademide bütün acentelerimize belirli dönemler içerisinde mutlak suretle eğitimler verilmeli ve sınavlar yapılmalıdır.
Öğrenciler bu mesleğin ciddi bir meslek olduğuna buradan ciddi bir gelir ve nitelikli bir iş kazanacaklarına inansalar bu durum böyle olmaz. Bu durum da meslek odasıyla başlıyor. Sigorta acentelerinde personel açığı hat safhada. Sigorta şirketleri teknik personel bulamıyorlar. Meslek yüksekokulundan mezun olan öğrencilerini bir sigorta acentesinin ofisinde fotokopi çekmek ile başlayarak geliştirerek geldikleri noktada bu gençler orada bıkıyorlar. Artı başka bir konu var orası da vahim. Meslek yüksekokullarında müfredatlar da doğru düzgün belirlenemiyor. 165 tane okul var diyorsunuz akademisyenlerin listesini çıkardığınızda sigortacılık ile alakası olmayan insanlar var. Haftada üç gün on iki on üç saatimi ayırarak gönüllü olarak Akdeniz Üniversitesi’nde misafir öğretim görevlisi sıfatı ile yer aldım. Okutulacak doğru düzgün basılı yayın yok. Ve mesleği bilmeyen birçok insan var oralarda. Bu çocukların sigortacı olması ne kadar mümkün olacak sizce?
Şu an hekimlere sorumluluk poliçesi zorunlu. Peki bir hekim gün içerisinde varsayalım ki beş ameliyata girdi. Her girdiği ameliyatta mesleğini kötü icra etti. O bağlamda da bir kişinin mağdur olmasına neden olacak. Her girdiği ameliyattaki bunu yapamaz ama beş kişiyi mağdur etti demek oluyor. İyi de siz bir otobüs şoförünü düşünün 37+2 insan taşıyor bu kişi. Biniyor otobüse yola çıkıyor. Bu kişi meslek kusuru sonucu kaza yaptığında 37+2 insanın canı aynı anda aynı saniyede hatta karşıda da bir otobüs olduğunu düşünelim 78 kişi, çevredeki arabaları da hesaba kattığınızda şimdi size soru hekim zorunluluk poliçesi zorunlu iken otobüs şoförünün mesleki zorunluluk poliçesi hekimlerden daha zorunlu değil mi? Bir taksi şoförü mesleği gereği akşama kadar taksinin içinde dolaşıyor. O kişinin mesleki sorumluluk sigortası hekimlerden daha önemli değil mi? Ya da bir akaryakıt taşıtan bir tanker şoförü? Bunlar az mühim şeyler mi? Ki inşaat mühendisleri, elektrik mühendisleri, sigortacılar, avukatlar yani riskli meslekleri ayrıca belirlemek şart.
Herkes sigortacı temel sorunumuz bu
Modern bir ahilik yapısını oluşturmamız lazım. Bu ahilik sistemi de usta çırak ilişkisidir. Bir mekteplilik var iki alaylı olmak var. Siz bu yapının içerisinde örneğin brokerler, mevzuata göre acenteler gibi sattıkları poliçeden ilgili şirketten komisyon alamazlar. Parayı nereden kazanmaları gerekiyor? Brokerler danışmanlık hizmeti verdikleri sigortalıdan danışmanlık bedeli alırlar. Komisyon alamazlar yasak. Ama sigorta şirketlerinden rapel teşvik ve komisyon alıyorlar. Biz bir meslek odası olmazsak tüm bunlarla nasıl mücadele edeceğiz? Mücadele edemiyoruz. Bu bir ihtiyaçtan öte bir zorunluluk. Türkiye ekonomisi için bir zorunluluk. Çünkü biz olmazsak işler yürümez. İthalat ve ihracat olmaz, arabalar çalışmaz, uçaklar uçmaz, fabrikalar çalışmaz. Bizim varlığımızdan ziyade yokluğumuz çok manidar olur.
Türk sigorta sektörünün GSMH ’da yapabileceği çok daha fazla şeyler ve üretebileceğimiz çok daha fazla geniş alanlar var. Neden devletimiz durduk yere mağdur olan bir yere son dakika da bütçelenmemiş bir para ayırsın. DASK poliçesi mesela vatandaşı ciddi derecede sıkıntıya sokan bir üründür. Nereye kadar? Hasar yaşandı mı anlarsınız. Evinizin eşyasının sigortası DASK poliçesinde yok. Ayrıca sizin evinizin bedeli ne olursa olsun bir üst limit var ve o bedeli ödüyor. Evinin değerini sen belirleyemiyorsun. Kategorileri var.
Meslek Odası ve Birliğimiz her şeyden önce on yedi bin acente bu işe asılmalı. Bilinçli bir şekilde toplu olarak sarılmamız gerekli. Bizim de kendi içimizde İrlandalılarımız, koltuk sevdalısı olan insanlarımız gibi bir yapılanma var. Aynı zamanda bu yapılar içinde hep aynı kişiler. SAİK’de görev alan TÜSAF’da görev alan hep hep aynı kişiler. Toplasanız bunlar iki yüz elli acente. Her yerdeler. Beş şapka altında aynı insanın aynı beyni kafası. Kafa aynı kafa, şapkalar değişiyor. Buradan da doğru düzgün bir yapılanma çıkmıyor. Herkes durumuna razı gibi değil hep aynı kişiler razı.
Odamızın kurulması demek yarı kamu olma özelliklerine sahip oluyoruz demektir
Devletin üzerinde tuttuğu bazı görevleri tamamen odaya devredecek. Nedir? Yeni kurulacak acentenin kuruluş süreci, önce yeni kurulacak bir acente gelip odaya dosyasını teslim edecek. Birinci başlangıcı bu. İki biz bir akademi kurmuş olacağız. Bütün acentelerimizin akademiden ücretsiz şekilde faydalanmasını sağlayacağız. Ücretsiz kitap ve benzeri akademiye yönelik yazılı kaynağın basımını yapıyor olmamız gerekli. Üç bizim kendi aramızda bir medyamız yok. Türk sigorta sektörü medyası nerden para kazanıp da ayakta duruyor? Sigorta şirketlerinden sponsorluk alarak. Tamamen sigorta şirketlerinin sponsorluğunda yürüyen bir medyada biz sıkıntılarımızı dertlerimizi anlatabilir miyiz? Akademinin içinden bu yapının gelmesi gerekli. Hukuk danışmanlığı sistemi kurmamız lazım. Bir acenteye haksız yere fesih açan bir sigorta şirketine acente bir şey yapamaz. Ama odaya gelip durumunu anlatırsa oda kendi hukukçuları vasıtasıyla ücretsiz bir hukuksal danışmanlık hizmeti verir. Yapacağı ilk işlerden biri her şeyden önce oda dediğiniz bu noktada kurulursa 44 maddelik sigorta acentelik sözleşmesinin bir tane maddesi acente lehine değildir. Tamamı sigorta şirketi lehine. Bütün bu sigorta sözleşmelerinin TAMAMININ feshini isteyeceğiz. TOBB’da bulunan para odanın olmak zorunda. Oda kendi içerisinde yaşlı olan, emekliliği gelen veya kaza nedeniyle çalışamaz duruma gelmiş, birtakım sıkıntıları olan meslek birliği içerisinde olan kişilerin mağduriyetlerini karşılayacak. Kamuda sigortalanma bilinci ile ilgili çalışmaları yapacak.
Bir hukuk yapılandırması, iki maliye ile alakalı bir yapılanma ve akademi ile ilgili bir yapılanma oluşturmalıyız. Biz acenteler kendi istatistiklerimizi göremiyoruz. Sigorta şirketlerinin ürettiği rakamlardan alıp fikir sahibi oluyoruz. Kendi istatistik birimlerimizin olması lazım.
Bizim kendimizi bilip ifade edeceğimiz STK olması lazım.
Biz Sigorta Şirketleri Birliği ile aynı masada eşit koşullarda oturup derdimizi birlikte konuşabileceğiz. Brokerler ile oturup bir derdimiz var ise konuşabileceğiz. Ama şimdi oturup konuşamıyoruz.
İlk olarak yapacaklarımız acente sözleşmesi ele alınacak, çıkartılacak kanun ve mevzuatlar ile ilgili bir çalışma komitesi kurulacak, akademisyenlerden oluşan mutlak bir danışmanlar kurulu oluşturulacak ve sivil toplum örgütleri ile iş birliği içinde olacağımız yapılanma kurulacak. Diğer meslek odaları ile odamızın yapacağı işler var. Yani oda olduktan sonra yapacağımız o kadar iş var ki.
Başkanlık ise İki dönemden fazla olsun istemiyoruz. İki dönemden başka üst üste hiçbir şekilde olamaz.
Ayhan Kılavuz
Mehmet SAK
15 Ocak 2023 at 12:11Mevcut iktidar ile bu işlerin olamayacağı kesin.İnşallah zamanımız az kalmıştır.% 100 destek tam destek.
SAK Sigorta Aracılık Hizm.Ltd.Şti.
Tuncer Çekiç
24 Şubat 2024 at 13:20Olmazsa olmazımız odalaşmadır.Hayata geçirilmesi şarttır.Sektörün itibar kazanması ve sigortacılığın saygın bir meslek haline getirilmesi odayla mümkündür.