TCG Dumlupınar’da Sonsuzluk Uykusuna Yatan Kahraman Denizcilerimiz

Öğr. Gör. Behlül ERSOY sigorta stratejide TCG Dumlupınar’da Sonsuzluk Uykusuna Yatan Kahraman Denizcilerimizin hikayesini kaleme aldı.

Bundan tam 69 yıl önce, Çanakkale Nara Burnu açıklarında… TCG Dumlupınar Denizaltısı ve mürettebatı… Bizler rahat uyuyalım diye suyun 87 metre altında sonsuz uykuya yatanların günüdür bugün… Yıllardır birinci ağızdan dinlediğim, tüm ayrıntıları ile belleğimde yer tutan bu elim olayı kalemim yettiğince yazmaya çalıştım. Şehit olan kahraman denizcilerimiz ve onları kurtarmak için canını ortaya koyan arkadaşlarının aziz hatıralarına saygılarımla…

TCG Dumlupınar’da Sonsuzluk Uykusuna Yatan Kahraman Denizcilerimiz

Yayınlanma Tarihi : 5 Nisan 2022

Bugün, 1915’te Çanakkale’de huzur içinde yatan şehitlerimiz ile beraber 81 kahraman denizcimizi de anma günümüz. Bugün Dumlupınar Denizaltımızın elim bir kaza sonucu battığı gün. Böyle bir yazıyı kaleme almamın en önemli sebebi, geçen yıl bugün yaşadığım trajik bir olaydır. En popüler haber kanallarından birine ait internet sitesinde “Dumlupınar Faciası”na ilişkin bir köşe yazısını arkadaşlarımın paylaşması marifetiyle okudum. Maalesef maddi hataların yanında bir de isimlerin yanlış yazılması beni derinden üzdü. Neyse ki hemen yazarla iletişime geçip, tekzip ettirdim.

Yaklaşık 30 yıl boyunca bu faciaya ilişkin özellikle kurtarma sürecinin tüm ayrıntılarını birinci ağızdan duyan biri olarak, benzer hataların önüne geçilmesi amacıyla kendime görev addedip bu olayı bir de ben yazmaya cesaret ettim. Konuyu mümkün olduğunca geniş bir düzlemde ele alırken, jeopolitik kuramlara ilişkin kaynakların dışında doğrudan canlı kaynaktan beslendiğim için ayrıca atıfta bulunmadım.

Uzak Asya’dan gelip, yurt edindiğimiz bu verimli topraklarda varlığımızın en önemli teminatı her zaman askeri gücümüz olmuştur. Özellikle Kara Kuvvetleri armasında yer alan M.Ö. 209 ibaresi, Mete Han’a uzanan dünyanın en kurumsal ordularından birini refere etmektedir. Şüphesiz kara temelli bir askeri güce sahip olsak da denize ayağımızın değdiği ilk günden günümüze, denizcilikte de kabiliyetli olduğumuzu kısa sürede ispatlamayı başardık.

Üç tarafı denizlerle çevrili, dünyanın ağırlık merkezi ya da çok yakınında bir ülkenin güçlü bir donanmaya sahip olması kaçınılmazdır. Klasik jeopolitik kuramların başında gelen ve Amerikalı Amiral Alfred T. Mahan (1840-1914) tarafından ortaya atılan “Deniz Hâkimiyeti Kuramı” da bunu işaret etmektedir. “Organik Devlet Kuramı’ını ortaya atan Coğrafya Profesörü Alman Friedrich Ratzel (1844-1904)’den etkilenen Mahan kuramında, deniz kuvvetleri üstün olan bir devletin diğerlerine askerî açıdan üstünlük kurabileceğini iddia etmektedir. Deniz gücünün modern jeopolitik kuramlarda da önemli olduğu sıklıkla vurgulanmaktadır. Tüm bu değerlendirmeler ışığında, Türkiye de güçlü bir donanma ile varlığını teminat altına almaktadır. İşte bu güçlü donanmanın 81 kahramanının ve onları kurtarmak için canını ortaya koyan silah arkadaşlarının hikâyesidir Dumlupınar olayı…

TCG Dumlupınar Denizaltısı, Ex-USS Blower (SS-325) ismiyle ilk defa 1944 yılında ABD donanması envanterine kayıtlı olarak suya indirilmiş, 2. Dünya savaşına katılmış, 1950 yılında Türk Deniz Kuvvetleri’ne devrolmasıyla, Dumlupınar adını almıştır. Peki, Dumlupınar kazası veya faciası nasıl gerçekleşmiştir?

Yer Çanakkale Naraburnu açıkları, 3 Nisan’ı 4 Nisan’a bağlayan gece saat 02.00 suları, soğuk savaşın ısırdığı yıllardan 1953… Suyun üstünde olduğu kadar suyun altında da dosta güven, düşmana korku veren denizcilerimiz her daim savaşa hazır olmak için yaptığı rutin bir tatbikattan dönmektedir. 86 mürettebatı olan Dumlupınar’ın İsveç yük gemisi Naboland ile karşılaştığı sırada üst güvertede Kd. Yzb. Sabri Çelebioğlu, Üsteğmen Hasan Yumuk, Üsteğmen Kemal Ünver, Kd. Astsubay Başçavuş Hüseyin Akış, Astsubay Hüseyin İnkaya, Astsubay Şaban Mutlu, Er Veysel Saygılı ve Er Enver Uçar bulunmaktadır. İlk şehitlerimiz, çarpışmanın şiddetiyle denize savrulan askerlerimizden Astsubay Şaban Mutlu, Er Veysel Saygılı ve Er Enver Uçar olmuştur. Baş torpido dairesinin sancak tarafından aldığı ağır hasardan dolayı baş aşağı hızla batmaya başlayan Dumlupınar’ın kıç torpidosuna sığınabilen 22 denizcimiz haricinde denizaltıdaki diğer denizcilerimiz birkaç dakika içinde şehit olmuştur. Benzer acil durumlar için tertiplenmiş, batan denizaltının künyesi ve denizaltıyla irtibat kurmak için telefonu bulunan bir şamandıra, hayatta kalan denizcilerimiz tarafından su üstüne bırakılmıştır.

Sabah saatlerinde, kıç torpidoya sığınan denizcilerimizden Astsubay Selami Özben ile şamandıradaki telefon aracılıyla irtibat kurulur. Denizcilerimizin morallerinin yüksek olduğu, kurtarılmayı bekledikleri bilgisi gelir. Kıç torpido 22 kişi için ancak 72 saatlik oksijen barındırmaktadır. Artık zaman en önemli düşmanımızdır. Tüm ulusun kalbi 22 denizcimiz için atıyor, Türkiye tüm imkânlarını kurtarma operasyonuna seferber ediyordu. Ama dünyanın en akıntılı sularında, günümüz teknolojisiyle bile zor bir operasyon gerçekleştirilmeye çalışılmaktaydı.

Basitçe, şamandıraya bağlı bir tele bağlanan çan denilen asansör benzeri bir mekanizma marifetiyle denizcilerimizin denizaltından tasfiyesi teorik olarak mümkündü. Fakat şamandırada çan kurtarma teli yoktu. Çan kurtarma teli denizcilerimizin deniz sathına gönderdikleri şamandırada telefon teliyle birlikte bulunması gereken, denizaltında mahsur kalan mürettebatın tahliyesi için çanın bağlanacağı bir teldi. Çan kurtarma telinin olmayışı ve uzun süre kurtaran gemisinin akıntıdan dolayı sabit bir noktada kalamayışı derin su dalgıçlarının görevlendirilmesine sebep olmuştu.

Artık donanmamızın en iyi derin su dalgıçları şamandırayı takip ederek, çan telini Dumlupınar’a takacak ve Çan yardımıyla kahraman denizcilerimizi tahliye edecektik. Fakat Dumlupınar çok yüksek bir akıntının olduğu 87 metre derinlikte oturmuş, derin su dalgıçlarından biri haricinde hiçbirinin ayağı boğazın zeminine dahi değememişti. 5 mile yakın bir akıntıda Dumlupınar’a çok yaklaşmış fakat ağzından ve burnundan kanlar gelerek neredeyse şehit olmak üzereyken kurtarılan donanma derinsu dalgıcı Astsubay Üstçavuş Nurettin Ersoy, 15 saat basınç odasında tutularak hayata döndürülmüştü. 285 kademde yere basan Ersoy’u Amerikalı denizciler ve doktorlar hayretler içinde incelemiş, “Ölümle arasında hiç mesafe kalmamıştır.” dedikleri duyulmuştu. Yarı baygın halde konuşabilecek güce eriştiği bir anda sorduğu ilk soru, kılavuz telinin denizaltıya takılıp takılmadığıydı.

Gelen olumsuz cevap üzerine gelecekte 6. Cumhurbaşkanımız olacak dönemin Denizaltı Filosu Komutanı Fahri Korutürk ile şu tüyler ürpertici diyalog yaşandı;

> Emret Amiralim şimdi yine dalayım!

< Sen sıranı savdın git dinlen evlat. Arkadaşların da çalışmak isterler!

Ersoy’un durumunu gören Korutürk, “Ölümden henüz kurtulmuş olan bu çocuk vazifesini yapmıştı. Artık yeni bir teşebbüse memur edilemezdi!” sözleri ile arşivlerde yerini alacaktı.

Evet, o çocuk 2013 yılında kaybettiğimiz, dizinin dibinde büyüdüğüm biricik dedeciğim Nurettin Ersoy’dur. Maalesef onunla birlikte kurtarma operasyonu son bulmuş. Akıntının gücüne dayanamayan şamandıranın telefon teli kopmadan biraz önce kahramanlarımızla son bir iletişim kurulmuş, fakat Allah nidaları ve iniltilerinden başka bir ses alınamamıştır.

Onlar çelik tabut içinde Çanakkale’de yatan kahraman denizcilerimiz… Onlar Uzak Asya’dan kalkıp gelen, vatan uğruna binlerce evladın toprağı yastık yapıp sonsuzluk uykusuna yatanlardan… Tüm Dumlupınar Denizaltı Kazasında şehit olanları ve onları canları pahasına kurtarmaya çalışan kahramanlarımızı saygı, rahmet ve minnetle anıyoruz.

Vatan sağ olsun!

BEHLÜL ERSOY

Tüm Yazılarını Görüntüle: BEHLÜL ERSOY

E-posta: behlul_ersoy@hotmail.com

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir